ORMAN KADASTROSU SIRASINDA ZİLYETLİKTE TESPİTİ
Daha önce ilk tesis kadastrosu yapılmış yerlerde, 6495 sayılı Kanunla 3402 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE.5 gereğince orman kadastrosu yapılırken, o yerde bulunan kültür arazilerinin de tapulanması gerekir.
Kültür arazileri; daha önce 766 ve 2613 sayılı Kanunlar gereğince yapılan çalışmalarda, orman olduğu gerekçesiyle, genel sınır dışında bırakılan ve halen genel sınır ile orman arasında kalan tampon bölgeler olabileceği gibi orman içerisinde parça parça halinde de olabilir.
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 2014/5 sayılı Genelgesinde, orman kadastrosu yapılırken bu şekildeki kültür arazilerinin de kadastrosunun yapılmasını öngörmektedir. Genelgeye göre; 3402 sayılı Kadastro Kanunun 4’üncü maddesi gereğince yapılacak orman kadastrosu öncelikle askı ilânına alınıp orman sınırları kesinleştirildikten sonra;
Eğer taşınmaz kayda dayalı ise, diğer sınırlar sabit olmak koşuluyla, orman sınırına kadar yer verilebileceği, eğer senetsizden tasarruf varsa o zaman da zilyetlik şartlarının gerçekleşmiş olması koşuluyla 40 ve 100 dönüm normları dikkate alınarak hak sahipleri adına tespit yapılabilecektir. Bu noktada uygulamada tereddüt edilen konu; bu tür yerlerde senetsizden tespit yapabilmek için zilyetliğin başlangıcı olarak hangi tarih esas alınacaktır?
Çalışmalar sırasında 20 yıllık zilyetliğin doldurulmuş olduğunun belgelenmesi yeterli midir, yoksa 20 yıllık zilyetlik süresinin orman kadastrosunun kesinleşme tarihinden mi başlatılması gerekir? Konuyla ilgili olarak Yargıtay 7’nci ve 20’nci Hukuk Dairelerinin vermiş olduğu kararlar da birbirinden farklıdır. 7’nci HD.; “… 20 yıllık sürenin başlangıç kaydın oluştuğu gün olmayıp orman sınırlandırmasının kesinleştiği gündür” derken; 20.HD.nin kararı; “Nitelik kaybı nedeniyle değil, ancak öncesi orman olmadığı için orman tahdidi dışında bırakılmış taşınmazlarda, tahditten evvelki zilyetlik geçerlidir ve 20 yıllık kazandırıcı sürenin hesabında dikkate alınmalıdır” şeklindedir. Yargı kararlarının birbiri ile farklı olması da uygulamacıların tereddüdünün artmasına sebep olmaktadır.
Halbuki; mülga 766 sayılı Kanun gereğince yapılan çalışmalarda ormanlar, Kanunun uygulaması dışındadır. Genel sınırın o yönünün dışına “orman” belirtimi yapılmış olması da bu sonucu değiştirmeyecektir. Zira; 766 sayılı Kanunun 18’inci maddesinde; genel sınır geçirilirken orman sınırları dikkate alınır şeklinde bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle de; 766 sayılı Kanun gereğince yapılan çalışmalarda genel sınır dışında bırakılan ve orman belirtimi yapılan yerlerde, ormanın mutlak surette genel sınıra kadar dayandığını varsaymak sağlıklı bir sonuca ulaştırmayacaktır.
Daha sonra 6831 sayılı Kanun gereğince yapılan çalışmalarda orman kadastro komisyonları tarafından; 766 sayılı Kanun çalışmaları sırasında orman olarak bırakılan yerler, orman dışında ve haritasında SARI boyalı olarak gösterilmesi; bu çalışmalarda kadastro ekiplerinin ormanların kadastrosunu yapmamış olduğu anlamına gelmektedir. Orman haritasında SARI boyalı olarak görünen yerler aslında hiçbir zaman orman olmamıştır.
B – Tampon Bölgede ve Orman İçindeki Kültür Arazisinde Zilyetlikten Tespit Önerileri
Yukarıdaki anlatımlar da göstermektedir ki; Yargıtay 20’nci HD.nin kararı, 766 sayılı Kanun ve orman haritalarındaki duruma daha uygun düşen bir karardır. O nedenle de; eğer zilyedi varsa ve de 3402 sayılı Kanunun 14’üncü maddesinin aradığı koşulları sağlıyorsa; orman kadastrosunun kesinleşme tarihine bağlı kalınmaksızın, zilyedi adına tahdit ve tespit edilmelidir.
Çünkü ;
1 – Genel kadastro ve orman kadastrosu daha önce geçen yerler arasında SARI boyalı olarak bırakılan tampon bölgeler; yukarıda da belirtildiği üzere hiçbir zaman orman olmamıştır. Eğer öncesi orman sayılacak olsa idi; o kısımlar orman dışına 2/B gereğince çıkartılması gerekirdi. Orman kadastrosu çalışmaları sırasında o kısımlar SARI boyalı çıkarıldığına göre hiçbir zaman orman değildiler. O nedenle de zilyetliğe göre tahdit ve tespit yaparken orman kadastrosunun ne zaman kesinleştiğine bakılmaksızın 3402 sayılı Kanunun 14’üncü maddesinin öngördüğü koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti yeterlidir.
2 – Buna bağlı olarak 3402 sayılı Kanunun “EK MADDE5”gereğince kadastro ekipleri tarafından kadastro çalışmaları yapılırken gerek genel sınıra bitişik ve gerekse birbirinden kopuk olarak orman içinde parça parça bulunan kültür arazilerinin tespitinde de aynı şekilde 3402 sayılı Kanunun 14’üncü maddesindeki zilyetlik koşulunu sağlayanlara zilyetlikten yer yazılmalıdır.
3 – 766 sayılı Kanunun 2’nci maddesinde ormanların tapulamaya tutulmayacağından bahsedilmektedir. Birlik sınırın (genel sınırın) belirlenmesini düzenleyen 18’inci madde de ise, genel sınır geçirilirken orman sınırlarının esas alınacağına dair bir kural bulunmamaktadır.
Buradan da anlaşılan, 766 sayılı Kanun gereğince yapılan çalışmalarla tapulama ekiplerinin orman sınırlarını belirleme yetkisi yoktur. O nedenle de genel sınır krokisinin dışına “orman” sözcüğünün yazılmış olması bu ormanın, mutlak surette genel sınıra dayandığı anlamına gelmeyecektir. Bu ise, üstte (1) ve (2)’de önerildiği şekilde hareket edilmesi gerektiğini destekleyen bir durumdur.
Ürün ve güncel haberler için bize katılın
2024 © All rights reserved! VenioAgency